19 Nisan 2024 Cuma

Eternal Sunshine of The Spotless Mind|Sil Baştan

Değişken ruh hâlini sürekli boyattığı tuhaf renkteki saçlarıyla yansıtan,hayatı başına buyruk yaşayan, rüzgarın estiği yönde savrulup düşe kalka da olsa sonunda ait olduğu ağacın köklerini bulan,uçarı bir kız olan Clementine, küskünlüklerinin sonucunda anılarından Joel ile ilgili olan her şeyi sildirmişti ve onun için zaman yeniden başlamıştı.
O, artık bir zamanlar en güzel hayallerini paylaştığı adamın adını dahi bilmiyordu. 
Geçmişte yaşadıkları onca tatlı ve buzlar ülkesinden kopup gelen anıyı, oyuncaklar dünyasındaki ilham verici anları hatırlamıyordu bile ! Tüm sahneler geriye doğru sarmıştı. Hayat bu sefer ileriye doğru değil geriye doğru akıyordu. Zaman sarpasarmıştı. Anılar çalınmış, anılar yakılmış,anılar saklanmıştı. Gerçek olan ne varsa zihinsel hezeyanların ufkunda, masmavi bir balonun gökyüzünün derinliklerine sürüklenmesi gibi uçuyordu. 

Hayat bir kara delikti adeta. Üzerine düşen ne varsa,güzel çirkin demeden yutuyordu. Joel unutuluyordu. Sanki bir Noel arefesinde ,yeni yılı telaşsız bekleyen bir genç kız kalbi gibi. Unutmuş ve uyumuştu. 

Evine gelen ve kendisinden saklanan bu cinayet mektubunu nihayet okuyan Joel de müthiş bir üzüntü ve hayal kırıklığı eşliğinde, hayatına yepyeni bir dünya bağışlayan sonra da kıyameti avuçlarının arasına bırakan bu mavi saçlı kadını hafızasının derinliklerinden sildirmeye ve aşka dair ne varsa sildirmeye karar vermişti. 

Ama bir gece sürecek olan seansta anılar silindikçe aslında kendisini hayata bağlayan yegane duygunun aşk olduğunu fark etmişti adam. Öylesine savunmasız, öylesine ürkek bir bağdı ki gerçeklikle arasında tutunduğu bu zayıf ip.

Ah! Tüm güzel anılar gözünün önünden siliniyordu resmen. Bir şeyler yapmalıydı. 

O kötücül ,hastalıklı, tuhaf şeyden arınmalıydı. Onu kurtarmalıydı!
Yoksa yaşamak için başka bir şansı olmayacaktı!

Anılarının içinde Clementine ile birlikte yolculuk ederek ,sevdiği kızı korumaya çalıştı. 
Anılar yitip gittiğinde...
Fakat anılar silinse de aşk öyle güçlü bir duygudur ki ,yeniden ve yeniden başlayabilir.

Güzel, tatlı,sofistike bir filmdi. Anıların içinde yolculuk yaptıkları sahneler,sahne geçişleri açısından oldukça sinematografik ve çekildiği dönemin koşulları düşünüldüğünde, gayet üst segmeden ve epey kaliteli bir iş 
olduğunu ortaya koymaktaydı. Joel 'in anılarını ve eşyalarını çalarak ,
Clementine'e sahte bir aşk yaratan karakter ise günümüzün sahte ,yapay ilişkilerine adeta uzaktan bir göz kırpmaydı. Gerçek aşkın geçmişe uzanan bir yolculuktan çok daha öte, ruhani ve hatta metafiziksel bir boyuta ulaşan distopik bir masal olduğunu anlatan detayları ise filmi unutulmaz kılan özel detaylardandı. 

Joel 'in anıları silinirken gösterdiği yoğun direnç,gözbebeklerine gecenin gün ışığının düşmesi için sergilediği olağanüstü çaba,her şeye ve herkese rağmen saçının her rengiyle ,her türlü marjinal ,fevri,gelgitli ruh halleriyle sevdiği bu uçarı,fevri,bazen depresif ama bir meyve gibi tatlı olan bu kızı saklamak için en utanç verici anılarının arasında yaptığı yolculuklar, gerçek aşkın peşinden gitmek ve asla vazgeçmemek gerektiği ile ilgili iyi seçilmiş donelerdi. 
Komedi filmlerinden alışkın olduğumuz ödüllü bir oyuncu olan Jim Carrey'i bu tarz romantik bir yapımda epey durağan bir rolde görmek gerçekten güzeldi. Karakterin gerektirdiği tüm kırgınlıkları yüzüne öylesine güzel işlemişti ki,gerçek aşkın buhar olup uçtuğu, aklının hafıza koridorlarından bir bir silindiği her sahnede gözlerinde çok yoğun ve sanki bin yıllık bir acı vardı. Sonuna kadar vazgeçmeyip imkansız olan bir saklanış için tüm var oluşuyla ortaya koyduğu çaba ise kesinlikle masalsı ve güzeldi. 

🎼Amir&Indila-Carrousel

18 Nisan 2024 Perşembe

50 Metrekare

Adı Gölge. Kimliği yok.Kendini ait hissettiği sıcacık bir evi ,ne pahasına olursun olsun çocukluğunun elinden tutacak ,her daim güvenebileceği bir ailesi yok. Elinde siyah beyaz fotoğraf karesinden başka hiçbir şeyi olmayan bir adam. Güçlü,sert kabuğunun altında geçmişten kalma yaralarını saklayan ,hislerini duygusuz maskesinin altında kamufle etmeyi çok iyi başaran, hayatı gizlenmekle ve öldürmekle geçen bir adam. Sevgiyi sadece bir fotoğraf karesinde duyumsayan, hatırladığı tek çocukluk anısından dolayı her gece kabuslar görüp uykuya dalan, tek sığınağı peşinde koştuğu ailesi olan bir adam. 
Henüz küçücük bir çocukken kendisini bulup hamura şekil verir gibi karanlığa kurşun sıkar bir karaktere bürünmesini sağlayan güçlü, mafyatik bağlantıları olan Servet için çalışan, onun için gözünü kırpmadan canını feda edebilecek olan Gölge hayattaki tek yakını tarafından ihanete uğradığını acı gerçeklerle yüzleşmesi sonucunda öğrenir. Uğruna ellerini kirlettiği ve her daim babası gibi görüp koruyup kolladığı Servet'in silahları gizlice kimsesizler yurdunun arka deposuna sakladığını öğrenir. Bunun üzerine bir gece kendine has konuşma tarzıyla yer yer güldüren güvenlik görevlisiyle anlaşma yapıp silahları kaçırır. Anlaştığı gazetecinin yerine geçtiği için kimliksiz hayatını geride bırakmayı başaran Gölge,Terzi  Adil Yılmaz'ın oğlu Adem Yılmaz olarak hayatına devam etmek durumunda kalır. 
Mümtaz,terziyi satın almak ve yerine pahalı konutlar dikmek isteyen bir projenin parçasıdır. Adem, terzi dükkanını her olayda gözünü kırpmadan teslim edebilir haldeyken daha sonra ise orası onun yuvası olur. Muhtar ile arasındaki sevgi bağı gittikçe güçlenir ve kopmaz bir hâl alır. Sıcacık insan ilişkilerini bu mahallede keşfettiğinde ise artık adının, kimliğinin ve tüm hayatının burası olduğuna , yolculuğunun son bulduğuna inanır. Muhtar üzerini örttüğünde ilk kez kabus görmeden uyuduğunu dahi söyler. 
Adem Yılmaz'ın eski ve yeni hayatının birbirini meçlediği, sürekli kaosun hâkim olduğu ama aynı zamanda komedi unsurlarının da hikâyeye bolca serpiştirildiği dizinin sezon finalinde ise aydınlanmayan birçok sahne vardı. 2.sezonunu bekleyeceğim.
Muhtar ile Turan'ın sahneleri epey keyifliydi. Sıcak,samimi,içten halleri eski mahalle kültürünü anımsatıyordu. Ayrıca Yakup karakterinin hikâyeye sonradan daha belirgin şekilde dahil olması hikâyedeki eksikliği gidermiş gibiydi. 
Tabi eksikliğini duyumsadığım ögeler de vardı. Başrol kızın oyunculuğu gerçekten çok kötüydü. Çoğu yerde figüratif oyunculukların sergilenmesi de diziyi gerçeklik algısından bazı sahnelerde koparmaya yetiyordu. Diyalogların bazıları da özensiz ,rastgele yerleştirilmiş gibiydi. Makyajları da epey özensizdi. 
Engin Öztürk ise bu havai,delifişek, depresif,egosantrik,zâlim,alaycı,kimi zaman ise duygusal karakter için kesinlikle biçilmiş kaftandı. Cengiz Bozkurt yine her zamanki gibi doğal oyunculuğuyla seyirciyi gülümsetmeyi başarıyordu. 
Hafta sonu rahatlıkla bitirilebilecek,yer yer de güldürecek bir yapım diyebiliriz. Aksiyon komedi türünde 8 bölümlük mini dizi. 
Sürükleyici olmasını sevdim. Çıtır çerezlik tadında ,gayet akıyor. Burak Aksak'ın elinin değdiği sahne geçişlerinde ve birçok ögede karşımıza çıkıyor. 

Hayatı kaç metre kareye sığdırabiliriz sahi? 
Bazen içten bir gülüşe, bazen sevgi dolu tek söze...
Yarım kalanlar için...
🎼Charles Aznavour-Parce que tu crois

Eternal Sunshine of The Spotless Mind|Sil Baştan

Değişken ruh hâlini sürekli boyattığı tuhaf renkteki saçlarıyla yansıtan,hayatı başına buyruk yaşayan, rüzgarın estiği yönde sav...