Değişken ruh hâlini sürekli boyattığı tuhaf renkteki saçlarıyla yansıtan,hayatı başına buyruk yaşayan, rüzgarın estiği yönde savrulup düşe kalka da olsa sonunda ait olduğu ağacın köklerini bulan,uçarı bir kız olan Clementine, küskünlüklerinin sonucunda anılarından Joel ile ilgili olan her şeyi sildirmişti ve onun için zaman yeniden başlamıştı.
O, artık bir zamanlar en güzel hayallerini paylaştığı adamın adını dahi bilmiyordu.
Geçmişte yaşadıkları onca tatlı ve buzlar ülkesinden kopup gelen anıyı, oyuncaklar dünyasındaki ilham verici anları hatırlamıyordu bile ! Tüm sahneler geriye doğru sarmıştı. Hayat bu sefer ileriye doğru değil geriye doğru akıyordu. Zaman sarpasarmıştı. Anılar çalınmış, anılar yakılmış,anılar saklanmıştı. Gerçek olan ne varsa zihinsel hezeyanların ufkunda, masmavi bir balonun gökyüzünün derinliklerine sürüklenmesi gibi uçuyordu.
Hayat bir kara delikti adeta. Üzerine düşen ne varsa,güzel çirkin demeden yutuyordu. Joel unutuluyordu. Sanki bir Noel arefesinde ,yeni yılı telaşsız bekleyen bir genç kız kalbi gibi. Unutmuş ve uyumuştu.
Evine gelen ve kendisinden saklanan bu cinayet mektubunu nihayet okuyan Joel de müthiş bir üzüntü ve hayal kırıklığı eşliğinde, hayatına yepyeni bir dünya bağışlayan sonra da kıyameti avuçlarının arasına bırakan bu mavi saçlı kadını hafızasının derinliklerinden sildirmeye ve aşka dair ne varsa sildirmeye karar vermişti.
Ama bir gece sürecek olan seansta anılar silindikçe aslında kendisini hayata bağlayan yegane duygunun aşk olduğunu fark etmişti adam. Öylesine savunmasız, öylesine ürkek bir bağdı ki gerçeklikle arasında tutunduğu bu zayıf ip.
Ah! Tüm güzel anılar gözünün önünden siliniyordu resmen. Bir şeyler yapmalıydı.
O kötücül ,hastalıklı, tuhaf şeyden arınmalıydı. Onu kurtarmalıydı!
Yoksa yaşamak için başka bir şansı olmayacaktı!
Anılarının içinde Clementine ile birlikte yolculuk ederek ,sevdiği kızı korumaya çalıştı.
Anılar yitip gittiğinde...
Fakat anılar silinse de aşk öyle güçlü bir duygudur ki ,yeniden ve yeniden başlayabilir.
Güzel, tatlı,sofistike bir filmdi. Anıların içinde yolculuk yaptıkları sahneler,sahne geçişleri açısından oldukça sinematografik ve çekildiği dönemin koşulları düşünüldüğünde, gayet üst segmeden ve epey kaliteli bir iş
olduğunu ortaya koymaktaydı. Joel 'in anılarını ve eşyalarını çalarak ,
Clementine'e sahte bir aşk yaratan karakter ise günümüzün sahte ,yapay ilişkilerine adeta uzaktan bir göz kırpmaydı. Gerçek aşkın geçmişe uzanan bir yolculuktan çok daha öte, ruhani ve hatta metafiziksel bir boyuta ulaşan distopik bir masal olduğunu anlatan detayları ise filmi unutulmaz kılan özel detaylardandı.
Joel 'in anıları silinirken gösterdiği yoğun direnç,gözbebeklerine gecenin gün ışığının düşmesi için sergilediği olağanüstü çaba,her şeye ve herkese rağmen saçının her rengiyle ,her türlü marjinal ,fevri,gelgitli ruh halleriyle sevdiği bu uçarı,fevri,bazen depresif ama bir meyve gibi tatlı olan bu kızı saklamak için en utanç verici anılarının arasında yaptığı yolculuklar, gerçek aşkın peşinden gitmek ve asla vazgeçmemek gerektiği ile ilgili iyi seçilmiş donelerdi.
Komedi filmlerinden alışkın olduğumuz ödüllü bir oyuncu olan Jim Carrey'i bu tarz romantik bir yapımda epey durağan bir rolde görmek gerçekten güzeldi. Karakterin gerektirdiği tüm kırgınlıkları yüzüne öylesine güzel işlemişti ki,gerçek aşkın buhar olup uçtuğu, aklının hafıza koridorlarından bir bir silindiği her sahnede gözlerinde çok yoğun ve sanki bin yıllık bir acı vardı. Sonuna kadar vazgeçmeyip imkansız olan bir saklanış için tüm var oluşuyla ortaya koyduğu çaba ise kesinlikle masalsı ve güzeldi.
🎼Amir&Indila-Carrousel